KİŞİSEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KİŞİSEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2013 Salı

HAYAT SAHNESİNDEKİ 30. YILIMI KUTLUYORUM

Sevgili Karakedim,

 15 Ocak bugün.

Hayat denen Sahnenin tozunu solumaya başladığım gün bugün.

Bu sahnedeki 30. yılımın ilk günü bugün.

İşte bu yüzden benim için çok önemli, çok kıymetli gün, bugün...

İzninle bugün sadece kendim için ufacık bir yazım olacak.



30 yıldır senden ya da bir başkasından daha farklı şeyler gelmedi başıma. 
Hayat sahnesinde sergilediğim tüm oyunlar hepimizinki gibiydi. Tek fark benim yorumumdu.

Şimdi elimdeki kalemim, önümdeki beyaz kağıtla, 
Saçlarımın aralarından gün yüzüne çıkıp dikkatimi çekmeyi başaran beyaz tellerimle, 
Gözlerimin içinde, çocukluğumdan kalma-büyümeyi becerememiş o gülümseme ve yine o gözlerde her seferinde olgunlaşan yaşlarımla, 
Unutup-vazgeçtiklerim, ellerini asla bırakmayıp sevgisiyle doyduklarımla, 
Hasretinden geberip, acısıyla olgunlaştıklarımla, 
Dinlediğim şarkıları, okuduğum tüm hikayeleriyle,
İçimde dizginlediklerim ve dışımda sergilediklerimle 
Yani her şeyiyle ama her şeyiyle 

HAYAT SAHNEMDEKİ 30. YAŞIM KUTLU VE MUTLU OLSUN BANA...

SENİ ÇOK SEVEN 
   GİZLİKIZ


Günün Sözü: Koşarak kaçtım çocukluğumdan, büyümeyi öğrenemedim hala...

FACEBOOKDAYIM

TWITTERDAYIM








28 Ağustos 2012 Salı

HAKSIZLIK ETMİŞİM

Sevgili Karakedim,

Ben  çok büyük haksızlık etmişim!!!

???

Nil'in dünkü yazısını okuyunca hatta dönüp dönüp o sayfaya, yeniden ve yeniden satır aralarını kurcaladıkça ne büyük haksızlık ettiğimi anladım.

Nil diyordu ki: "Yaşadığım çok güzel bir şeyin aynısını tıpkı geçen seferki gibi yaptım. Aynı insanları aynı yerde, aynı saatlerde bir araya topladım. Geçen sefer yaşadığım o güzel şeyleri tekrar yaşamak, hatta belki bir ihtimal geçmek beklentisiyle."

2010 Fethiye Gezimizde tanışıp bol bol sohbet ettiğimiz insanlar, çıktığımız safari ve tekne turları, çay bahçesinde içtiğimiz vişne-soda, Kayaköy Poseidon'da dinlediğimiz müzik, ağustos böceklerinin sesi, bodur bacaklı köpekler, sürü halinde gezen arılar, İstanbul Ortaköy'den gelip Fethiye'ye yerleşen Zeynep Abla'nın dükkanı, içimize çektiğimiz hava, yüzdüğümüz deniz, Saklıkent'in buz gibi suyu vs. öyle muhteşemdi, öyle büyülüydü ki dönüş yolunda arabanın tekerlekleri Fethiye sınırından çıkarken gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Burnumdan denizin suyu kucağıma damlarken istediğim tek şey en kısa zamanda buraya yeniden gelebilmekti. O saniye,  Leo ile kararlaştırmamıza bile gerek kalmadan seneye tatilimizi geçireceğimiz yer belliydi. Fethiye...

"Yaşadığın hediye gibi anları tekrarlayamıyorsun." diyordu Nil.

Haklıydı...

2011 Fethiye Gezimiz ilki kadar büyülü geçmemişti. Yine her şey çok güzeldi ama eksik bir ruh vardı sanki Poseidon'da, Saklıkent'te. Bütün sene Zeynep Abla'nın telefonunu ya da mail adresini neden almadım diye söylenirken Leo "Bir dahaki yaz dükkanına gider ziyaret edersin." diyordu. Gittim dükkanına evet ama artık Zeynep Abla yoktu orada. Onun o güzelim el yapımı eşyalarla dolu dükkanı kapanmış yerine -hayalkırıklığımdan- şu anda anımsayamadığım başka bir dükkan açılmış:(

"Bir dahaki sefer yok yani. Sefer bu sefer. Nereye gidiyorsan, ne görüyorsan, yanında kim varsa, ne oluyorsa, tek sefer."  yazıyordu Nil.

İlk sefer yaşadığım her an beni öyle büyülemişti ki hep sürsün istemiştim. Seneye oraya adım atar atmaz aynı melek beni bulsun, kolumdaki saatin akrebiyle yelkovanına bir şeyler söylesin onlar da saatimin camından tükettiğim her saniyeyi büyülesin istemiştim. Çok büyük bir beklentiye girmiştim.

İşte haksızlığı da burada yapmıştım. Nil satırlarında "Gökyüzüne dikeceksin gözlerini, uzun uzun bakacaksın. Rüzgar yanından geçip gidemeyecek, uzun uzun çekeceksin içine, toprağa batıracaksın ayaklarını, kök salacak. Kim varsa sevdiğin öp öp öpeceksin. Seviyorsan, yüzünü güldürene dek söyleyeceksin. Güzel bir şey gördüysen, gidip sarılmaya, sarılamıyorsan oturup çizmeye, çizemiyorsan yazmaya çalışacaksın. O, o ana özel bir gösteri. Bir daha orası öyle olmayacak. Onlar da öyle olmayacak. İşin daha da tuhafı sen bile başka olacaksın başka sefere."

Bir kış boyunca gönlümün kumsalını ne dalgalar ziyaret etmişti. Kimi günler fırtınalar kopmuştu kumsalımda, kimi günler çarşaf misali salım salım salınmıştı. Fırtınalardan sonra çakıl taşlarımı koyduğum yerde bulamamıştım. Balıklar göç etmişti denizimden.

Ertesi yaz, benim kumsalım bile bu denli değişmişken Fethiye'den aynı kalmasını beklemem ÇOK BÜYÜK HAKSIZLIKTI Karakedim...



NOT: Nil Karaibrahimgil'in "Gerçekten İki Kere Yaşanmıyormuş" başlıklı yazısına http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21310861.asp?utm_source=twitterfeed&utm_medium=facebook
dan ulaşabilirsin Karakedim.

SENİ ÇOK SEVEN
   GİZLİKIZ

http://www.facebook.com/pages/Gizlikizdan-Karakediye-Mektuplar/257960857604242

30 Temmuz 2012 Pazartesi

KİBRİTİN KUTUSU-YUVAM

Sevgili Karakedim,

Son mektubumda sana bilinmez bir maceraya başlamak üzere bir süreliğine yazamayacağımı bildirmiştim. Macera başladı, şuan itibariyle rahata erdim ve mektuplarım kaldığı yerden devam ediyor.

Merak ediyorsun kısa süreli ayrılığımızın sebebini.
Açıklayayım hemen:
2 senedir oturduğum, komşularımdan ve sitedeki  hayatımdan mektuplarımda da bahsettiğim evimden taşındım. Kiracı sıfatından ev sahipliğine geçiş yaptık ve aynı muhitte olmak üzere kendi evimize taşındık.

Gönlümüze göre bir ev arayışındayken karşımıza çıkan, kendini kurt bizi de kuzu sanan emlakçılarla, ev sahipleriyle uğraşırken ve eski dairenin faturalarını iptal ettirip yenileri bağlattırırken, ufak tefek tadilat işlemleri ve evin temizliği hususunda işçilerle muhatap olurken beyinen yoruldum.
Bir de çevreden gelen yardım taleplerini kimseyi yormamak adına geri çevirdiğim ve evin tüm toparlanma ve yeni eve yerleşme aşamasıyla şu 45 kg. kibrit çöpü halimle tek başıma uğraştığım için bedenen yorulduğum bir dönem oldu. Anlayacağın Karakedim 3 senelik evli olup 30 senelik eşyaya sahip olunca taşınmak çok meşakkatli oluyor:)

Taşındığımız ilk gece Leo ile yorgunlukla yatağımıza uzandığımızda perdesiz camımızdan bize "Hoşgeldiniz" diyen ay ve etrafındaki yıldızlar alemi, üzerimizdeki tüm yorgunluğu ve kırgınlığı aldı götürdü. Hatırlıyorum da çocukken yazlıkta yıldızlara bakmadan, dilek dilemeden uyumazdım. Büyüdükçe unutmuştum bu alışkanlığımı. Şimdi yeni evimde geceleri gökyüzüne bakmama gerek kalmadan onlar beni görüyorlar camdan ve "Dile diyorlar gönlünden geçeni."

Elbetteki bir taşınma serüveninde macerayı tatlandıran "komşular" oluyor Karakedim.

1 Numara- Cockerlı Yasemin. (Cocker cinsi köpeği var, ismi Püskül. Püskül beni her gördüğünde boynuma sarılmaya çalışıyor. Yasemin de çok cana yakın, sohbetine doyum olmuyor.)

5 Numara- Karşı Komşum. (Taşındığımız ilk günden beri, "Sen daha mutfağını oturtmamışsındır diyerek evinde ne pişiriyor ise kapımı çalıp bir tabak da bana verdi. 3 çocuk annesi, yalansız-dolansız, tatlı kadın. Bu dipnotu düşmeden geçemeyeceğim. Leo ile marketten geldiğimiz bir gün, komşumun kızları bizi kapının önünde gördü ve oyunlarını bırakıp sanki erkek çocuğu misali kaptılar torbalarımızı yukarı kadar taşıdılar. Kızlara teşekkür ederken ağzım açık komşumun ne muhteşem bir anne olduğunu düşünüyordum.)

10 Numara- Göçmen Şükrü. (Şükrü Amcamız bizi yakaladığı her merdiven basamağında ya da kapı ağzında saatlerce apartmanın yönetimiyle ilgili yapmak istediklerini maddeler halinde sıralamasıyla ve kolundaki çapa dövmesiyle kalbimizde yerini çoktan kazandı:) )

Çok kısa sürede herkesin selam sabahı sevmesinden olsa gerek tüm komşularımızla tanıştık. Herkesin nereli olduğunu, ne iş yaptığını bilir olduk Karakedim.

Taşınalı bir ay dolmamışken hissettiğim şu ki; ben bir kibrittim kutumu buldum, yuvama kavuştum.








Yeni yuvamda yepyeni maceralar bizi bekliyor Karakedim.

SENİ ÇOK SEVEN 
     GİZLİKIZ
http://www.facebook.com/pages/Gizlikizdan-Karakediye-Mektuplar/257960857604242







1 Haziran 2012 Cuma

BİLMEM KAÇINCI MARKET MACERASI

Sevgili Karakedim,

Son bir haftadır cips diyetindeyim. İnanılmaz cipsliyorum ama kendimi frenliyorum. Cips yerine kuru yemişle nefsimi bastırmaya çalışıyorum. Geçen gün gene krizim tuttu, baktım abur cubur çekmecesine kuru yemiş de kalmamış. GizliKız bu durumda ne yapar? Takar Leo'yu peşine doğru markete...



Ve macera markete girmemizle başlar...

Kuru yemiş, pirinç, arpa şehriye, tuvalet kağıdı derken sepet dolmaya, Leo sıkılmaya başlar. O önde kasaya doğru depar atarken ben arkasında hala reyonlarda oyalanmaktayımdır. Leo sonunda kasaya ulaşır. Kasiyer kız hemen Leo'ya yardımcı olur. Sepetteki ürünleri bir bir biip biipp eşliğinde kasanın öbür tarafına geçirir ve bir yandan da torbalara yerleştirir.

Leo'nun bu akıl almaz hızlılıktaki ilerleyişine yetişmek adına ben de kasaya ulaşıp kasiyer kızın doldurduğu torbalara el atarım ki kız suratıma bakıp beni uyarır: "Hanfendi bu paketler beyefendinin!!!"

Bu beklenmedik uyarının karşısında kafamdan geçip dilime dökülemeyen cümleler:


  • Tatlım, bi bak bakalım bu adamda pirinç, arpa şehriye gibi mutfak erzakı alacak tip var mı???
  • Peki ben de elalemin tanımadığım adamının paketlerini yerleştirmeye yardım edecek tip var mı???
Bunlar saliseler içinde aklımdan geçe dursun seslendirdiğim üç kelime şu oldu: "BEN ONUN KARISIYIM." Kafamdan geçenleri özetledi mi bilemiyorum ama kız pek şaşırdı ve "Efendim." dedi.

"BEN DİYORUM BEN, BEYEFENDİNİN KARISIYIM."

Kız hala suratıma bakmaya devam ederken beyefendi Leo devreye girdi ve "BİZ BİRLİKTEYİZ." dedi. Kız da Leo ile muhattap olup "AAA öyle mi, kusura bakmayın dedi."

Şaşkınlığım üzerimde torbaları yüklenmiş arabaya doğru ilerlerken Leo ile aramızdaki diyalog:

LEO: Karıma bak be, nasıl sahiplendi kocasını.
GİZLİKIZ: Hayır yani, o torbalar beyefendinin deyince, beyefendi kimin? demek istedim;)
LEO: Aslında sen "Ben onun karısıyım." dediğinde, "Ne münasebet, ben bu kadını tanımıyorum. Markette peşime takıldı, torbalarımı alıp kaçacak." demek vardı :):) Kıyamadım gene. Nede olsa "SEN BENİM BİRTANECİK KARIMSIN."

:) Sence benim bu bilmem kaçıncı market maceralarımın sonu gelir mi Karakedim? 
   Hiç sanmıyorum:)

SENİ ÇOK SEVEN
GİZLİKIZ



15 Mayıs 2012 Salı

Sevgi Şekli = Annelik Duygusu

Sevgili Karakedim,

Geçen hafta tam da bugün başıma ilginç bir olay geldi.
Her zaman haftalık alışverişimi yaptığım marketin tükenmek bilmez kasa kuyruğunda sabırla bekliyordum. Önümde 3,5 yaşlarında bir oğlan çocuğu ve annesi vardı. Çocuk annesine elindeki oyuncağıyla ilgili bir şeyler göstermek istedi ancak anne, sıra kendisine geldiği için pek ilgilenemedi. Bunun üzerine çocuk bana dönerek  oyuncağını gösterdi. Oyuncağı birlikte evirdik-çevirdik ve keşfettik. Çocuk, aradığı ilgiyi fazlasıyla bulmuş olmanın mutluluğu o güzel kırmızı yanaklarına yansıyınca sustu ve gözlerimin içine baktı.

Aramızda geçen, cümlece kısa ama yüreğime upuzun döşenen köprü diyalog şuydu:

ÇOCUK: Sizin de benim gibi bir çocuğunuz var mı?

3,5-4 yaşında bir çocuğun "siz" ile hitap ediyor olmasının şaşkınlığı suratıma yansıdı mı bilemiyorum ama

BEN: Hayır yok.

ÇOCUK: Neden?

BEN: Bilmiyorum !!

ÇOCUK: ( Alışveriş sepetime bakarak) Bu sepettekiler kimin için peki?

BEN: Kocam için!

Ve

ÇOCUĞUN ANNESİ: Rahat bırak oğlum ablayı. Haydi güle güle de, gidiyoruz...

ÇOCUK: Güle güle...

BEN: Hoşçakal.

Arkalarından bakakaldım elinde torbaları ile giden anne ve oğluna. Çocuğun sorduğu soruya "Bilmiyorum" yerine başka bir cevap verebilir miydim diye beynim beni yerken kasadaki görevli "İndirim kartınız var mı?" diye soruyu suratıma yapıştırdı ve kendime geldim.

"Kocam için aldıklarım" bir bir, Biipp Biiipp sesleriyle kasadan geçerken kafamda çocuktan kalan anafikir oluşmuştu:

"Anneler alışverişe çıkıp çocukları için ne gerekiyorsa alırlar."

İşte bu bir annelik duygusudur ve anne çocuğuna olan sevgisini onun hiçbir şeyini eksik etmeyerek yaşar.

17.11.2011 tarihinde "Bana Gereken Sevgi Şekli" başlıklı günlük yazımda şunları karalamışım. Hiçbir yorum katmadan olduğu gibi aktaracağım Karakedim:

"Bu sabah annemle telefonda konuşurken, laf arasında bana -Birtanem Benim- dedi. Çok karamsar ve kendimi yorgun hissettiğim bir gün olduğundan annemin birdenbire ağzından çıkan bu söz yüreğimi okşadı. Kötü duygular omuzlarımdan uçtu gitti.
Bu sene çok kırıldım. İnsanoğluyuz hep kırılıyoruz, üzülüyoruz ancak herkese anlayış göstermek ve aynı anlayışı bulamamak pek yordu beni. İnsanlara karşı nasıl davranmam gerektiğini ve bu durumla nasıl başa çıkmam gerektiğini çözemiyorum.
Tüm bunların sonunda hissetmeyi özlediğim duygunun -hiçbir çıkar beklemeden, tamamen karşılıksız, yüreğin ta içinden gelen bir sevgi- olduğunu anladım.
Bu devirde hangimiz -eğer anne değilsek- bu duyguyu yaşayabiliyoruz. Seviyoruz ama karşımızdakinden bu sevginin karşılığında bir şey bekliyoruz. O da beni sevsin, anlasın, kırmasın istiyoruz. Sanırım sadece çocukken çıkarsızca seviyordum dünyayı...
Bir annede bir de çocukta var bu sevgi şekli...Ne kadar hırpalarsa hırpalasın evladı onu, bir anne vazgeçebilir mi çocuğundan?
Şimdi benim bir evladım olsa, gözlerimin içine bakıp bana "Annem" dese, benim anneme duyduğum sevgiyi o bana duysa ben mutluluktan ölürüm herhalde.
Zamanı gelince, bu güzel duyguyu Allahım hem bana hem de canı yürekten arzulayan tüm kadınlara yaşatacak, ben buna yürekten inanıyorum."

Geçtiğimiz pazar bildiğin üzere anneler günüydü Karakedim. Annesini sadece bu hayatta fiziken kaybetmiş ancak yüreğinde hergün çoğalarak yaşayan arkadaşlarımın sayısı arttıkça ticarileştirilen bu günü kutlamak gelmiyor içimden.

İnsana "Sen şanslısın, annen yaşıyor." duygusunu hissettiren reklamlardan ve söylemlerden haz etmiyorum artık. Annesi hayatta olmayan insanların "olgunluk" hususunda da herkesten önde olduklarını düşünüyorum.

Oylum Talu'nun HaberTürk Kanalında yayınlanan programına bu hafta sonu "Anneler Günü" sebebiyle blogger anneler konuktu. Sosyal mecrada kendilerini zevkle takip ettiğim 3 tatlı anne muhteşem oğullarıyla stüdyodaydılar. Blogcu Anne Elif Doğan http://blogcuanne.com/ , SlingoMom İrem Erdilek http://www.slingomom.com  ve AylinAnne  Aylin Atasağun http://www.aylinanne.com.

Oylum Talu'nun bu 3 kalbi güzel anneye sorduğu bir soruya Aylin Anne'nin cevabı düşüncelerime paralel olduğu için yüreğime çok dokundu Karakedim. Seninle paylaşmak istedim.

Oylum Talu, "Bugün anneler günü, siz bloglarınızda bugünle ilgili neler yazdınız?" diye sorunca Aylin Anne "Ben annemden uzaktayım, gurbette olunca ve çok yoğun duygular içindeyken uzun uzun yazamıyorum ben. Özellikle şehit annelerimizin anneler gününü kutlarım." dedi. İşin bir de bu boyutu var aslında biraz gözden kaçırdığımız. Annesini kaybetmiş yavrulardan ziyade yavrusunu kaybetmiş anneler de var "Anneler günü" dolayısıyla yürekleri bir kez daha acıyan... Hepsini kalbimden öpüyorum...

Ama benim yaşamımın güzel dönemlerini birlikte geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum tatlı kadınlar var hayatımda. Henüz çiçeği burnunda anne, anneliği tadalı birkaç yıl olmuş ve annelik duygusunu çok yeni  yüreklerinde hisseden kadınlar onlar. Kimler mi Karakedim? :

2 Kız anası Kıvırcığım-Can Dostum Esmam,
Üniversite 1. sınıfta bir kızı vardı, son sınıfta 2. kızına hamileydi. Her zaman muhteşem bir anne o, çok seviyorum onu Tuba Annem,
Maneviyat yüklü kadın, tatlı anne Asye,
Kendi çocukken Rüzgar'ı doğuran fındığım Çağrı,
Banka eğitim programında karşıma çıkan ve kardeşim gibi kendini sevdiren Duru kızın annesi Yeldacığım,
Dünya yakışıklısı oğlu olan lise arkadaşım Esra,
Kızları Pamuk, kendileri Şeker lise dostlarım İpek ve Delyacığım,
Oğluşunu daha çok yeni dünyaya getiren lise arkadaşım Burcu,
Galatasaray Şube dostlarım yüreği güzel Funda Anne, Sibel Anne, Gülten Anne, Aras Prensin dünyalar güzeli annesi Oyacığım,
 Diloş ve Ceyda Hayat Prenseslerin Kraliçeleri Öznür ve Güldan Annelerim,
 Efe'nin ve karnındaki tatlı tomurcuğun annesi Edacığım,
Adamım Utku'nun birtanecik annesi Pınar,
Ve elbette 3 Kız anası MUHTEŞEM KADIN Yeşim Mutlu...

Hepinizi yüreğimden öpüyorum...

Ve

En güzel Sevgi Şekli = Annelik Duygusu nu yaşamak isteyen tüm kadınların vakti geldiğinde anne olmalarını diliyorum Allahımdan.

Canım-Kanım-Ablam-Kardeşim Filizim  seviyorum seni... (Anladın sen onu:)

... ANNEM ...



SENİ ÇOK SEVEN 
GİZLİKIZ

http://www.facebook.com/pages/Gizlikizdan-Karakediye-Mektuplar/257960857604242






10 Mayıs 2012 Perşembe

DİLEĞİME DOKUNDU HIZIR..HIDRELLEZ

Sevgili Karakedim,

Leo'nun doğum günü olan "5 mayıs" ı 6 mayısa bağlayan gece kışın bitip yazın güzel günlerinin başladığı gece olarak atfedilir ve bu güzel-şanslı gün Hıdrellez olarak adlandırılmaktadır.

Mektubumu Leo'nun fotoğrafladığı birbirinden güzel bahar çiçekleriyle süslemek istiyorum Karakedim.


Hıdırllez'le ilgi pek çok inanış ve pek çok uygulama var Karakedim. Ben kendi uygulamama geçmeden önce genel tarafından kabul görmüş inanışı paylaşmak istiyorum seninle.

Hızır, yaşam suyu (Ab-ı Hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış ve özellikle bahar aylarında aramızda dolaşırmış. Burada bir not düşmek istiyorum. Hızır, başımız derde girdiğinde de hiç ummadığımız bir şekilde bizi buluyor, belki başkalarının kılığına giriyor ama bize mutlaka yardım ediyor. Bunun örneğini yaşadım biliyorsun, hatırlamak istersen http://gizlikizvekarakedi.blogspot.com/2012/02/sudaki-nese.html

Devam edeyim: Hızır,

  • Kalbi temiz, Allah'a inanan insanlara yardım eder.
  • Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.
  • Dertlilere derman, hastalara şifa verir.
  • Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.
  • İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.
  • Uğur ve kısmet sembolüdür.
  • Mucize ve keramet sahibidir.

İşte bu sebepten ben de Hıdrellez akşamı için kendime bir uygulama geliştirdim. Soran tüm dostlarımla da bu uygulamamı paylaşıyorum. 

Hızır benim de dileğime dokunsun diye gönlümden geçenleri beyaz bir kağıda yazıp çiziyorum. Kağıdı renkli kurdeleyle bağlayıp balkonumdaki minyatür gül ağacımın dalına asıyorum ve sabah ezanında uyanıp dilek kağıdımı daldan alıp yastığımın altına koyuyorum.


Gülüm...


Leo ile Hıdrellez geleneğimizi sürdürdüğümüz bu 3. senemiz oldu. Hatta bu sene tüm site sakinleri hep birlikte bu bereketli geceyi kutladık diyebilirim Karakedim:)


2 senedir ikamet ettiğimiz  sitenin sakinleri özellikle bu yıl pek sosyalleştiler. Bu durum çok hoşuma gidiyor. "Komşuluk öldü, apartman hayatından site hayatına geçiş insanları birbirinden koparttı, insanları selamsızlaştırdı." fikrine ters bir görüntü çiziyor bizim sitedekiler.


Hıdrellez için masama oturmuş beyaz kağıdımı önüme açmış, renkli kalemlerimin arasından seçim yapmaya çalışırken dışarıdan gelen sesler konsantrasyonumu bozdu:) Balkona çıkınca site açık otoparkının insan dolu olduğunu gördüm. Herkes birbirinin elini tutmuş, daire oluşturmuş ortada yanan ateşin etrafında şarkı söylüyorlar, çocuklar çılgınca bağırıyorlar vs.


Tabi bensiz kutlama olur mu? Seslendim Leo'ya "Giy ayakkabılarını tatlım, kambersiz düğün olmaz, Hıdrellezi kutlamaya gidiyoruz:)"


Pek heveslendim ama birden çakan şimşek ve sabırsızca gökten yere vuran yağmur damlaları ateşin etrafındaki çemberi bozuverdi, ateş söndü ve herkes evlerine kaçıştı. Biz de kapının ağzında tek ayağımızda bağcığı açık ayakkabımız birbirimize bakakaldık Leo ile:)


O gece bizim sitede olduğu gibi Ahırkapı, Park Orman ve daha pek çok yerde eğlenceler vardı. Pek çok insan biraraya gelmişti. Dualarını bir kez de kağıda çizerek gönüllerinden geçirmişlerdi. Hızır o gece yağan yağmurla rahmet dağıttı  tüm dualara ve bereketiyle yıkadı insanoğlunu...






Leo ile benim kurdeleye sarılı küçük dilek kağıtlarımız en büyük hazinemiz misali yastıklarımızın altında Karakedim.


Geçen sene dileğime Hızır dokundu ve bu sene dileğim gerçek oldu. Hepimizin içtenlikle gönlümüzden geçirdiğimiz dileklerimizin, özellikle başkaları için ettiğimiz dualarımızın kabul olması tek arzum.


Sevgilerim Seninle Karakedim.


SENİ ÇOK SEVEN 
GİZLİKIZ












8 Mart 2012 Perşembe

KADIN OLDUĞUMU ANLADIM BEN

Sevgili Karakedim,

Ben kadın olduğumu kendi yuvamı kurmak için didinirken farkettim.
Öncesinde, arkasını annesi toplayan bir gençtim...
Yok yok bu tarif tam uymadı.
Öncesinde, Ana Kraliçenin kumandasında pamuklara sarılarak günlerini yumuşacık geçiren bir prensestim.

Hatırlıyorum da evlenmeden önce annem Leo'ya "Bak oğlum, ben kızıma hiç ev işi yaptırmadım, onu mutfağa sokmadım. Hayatı okul ve iş olsun, oralarda yorulsun, evde dinlensin istedim. Bu yüzden benim kızımdan sana hanım olmaz. Bir daha düşün, istiyor musun bu kızı." diyerek caydırma operasyonu düzenlemişti.

Haklıydı Ana Kraliçe. İş bilmez, yemek yapamazdım. Erkenden kalkıp okula ve devamında işe gidip yorgun argın eve gelip önüme konan yemeğimi yer, yatağımda tv  karşısında uyuklardım. Sabah giyinir, süslenir yola düşerdim. Yatağımı ve odamı çoğunlukla kraliçe toplardı.

İşte bu yüzden ben kadın olduğumu evlenince anladım.

Evimin işini anneminki gibi titiz yapabilmek ve özellikle mutfağımı annemin mutfağı gibi mis kokutabilmek için yoğun çaba sarfettim. Onun yaptıklarını taklit ettim çoğu kez, onu kimselere karşı utandırmak istemedim.Gün geldi "Benden kadın madın olmaz." diye isyan ettim. Ama sanırım hem ev işi hem de işimin sorumluluğu derken hasta olup yatağa düşünce ve annem hemencecik derman olamayınca hastalığıma, çorbası boğazımdan geçmeyip, sıcak eli alnımda ateşimi ölçmeyince yani hastayken evimde yapayalnız kalınca Kadın olduğumu anladım.


Canım çok sıkkın eve döndüğüm zamanlarda "Bir şey olmuş bugün" diyerek gözlerime baktığı anda tüm gün kendimi sıkmanın vermiş olduğu acıyla gözlerimdeki yaşlara hakim olamadığım zamanlar prensestim ben. Ne zaman ki derdimi sıkıntımı yüreğimin demir kasalarına kilitlemeyi öğrendim, ne zaman ana kraliçe "Nasılsın birtanem?" diye sorduğunda "Çok iyiyim annem." demeyi öğrendim işte o zaman Kadın olduğumu anladım ben.

Sorumluluklarım ayağımın ucuna dayadıkları merdivenle sırtıma tırmanıp oradan saçlarıma ulaştılar. Dün aynada birden çoğalan beyazlarımı görünce Kadın olduğumu anladım ben.

Henüz bir evladım yok, annem gibi ana kraliçe olmama hiçbir zaman imkan yok ama birgün anne olduğumda ve çok daha fazla anladıkça annemi  Kadın olduğumu hiç unutmayacağım ben.

Bugün hayatımdaki en kıymetli Kadınlaydım... Ana Kraliçem bugünün kahramanıydı her gün olduğu gibi...

Önce annemin sonra tüm annelerin ve kadın olan, benim gibi kadınlığını sonradan anlayan tüm kadınların günü sadece bugün değil her gün kutlu olsun her gün mutlu olsun Karakedim.

SENİ ÇOK SEVEN
GİZLİKIZ


16 Ocak 2012 Pazartesi

KAPI NO: 29

Sevgili Karakedim,

Akşam saat olmuş 10. Sokağın ortasında 7 genç. Ellerinde 1 pasta. Pastanın üzerinde 3 mum. Çığlıklar atıyorlar, çok mutlular. Hem de lapa lapa yağan karın altındalar. "İyi ki doğdun Yeşim!"

Yeşim'i hiç tanımıyorum. Yanındaki 6 genci de. Bolu'nun o sokağında hayatımda ilk defa bulunuyorum ve o saatte bu güzel kutlamaya tanık oluyorum. Ertesi gün de benim doğumgünüm. Aralarına katılıp "Bir mum da benim için yakalım mı?" diye sormak istiyorum. O kadar gençler ve o kadar mutlular ki sanırım aralarına girip onları rahatsız etmek istemiyorum. Leo'ya dönüp "İyi ki doğmuş Yeşim." diyorum...

Haftasonu doğumgünümü kutlamak için Leo 1 ay öncesinden Bolu-Abant gezisi düzenlemiş. Bana "Hadi hazırlan Abant'a gidiyoruz." dediği zaman çok mutlu oldum. Herhalde 20 sene olmuştur gitmeyeli. Çocukken her kış Abant'a giderdik. Öyle güzel anılarım var ki oraya ait. Hep anlatır dururdum Leo'ya. Dayanamadı muhtemelen ve yeni yaşımda Abant'da yeni anılarım olsun istedi:)

Yolculuğun başındayız, çok keyifliyim...
Genel olarak çok güzel bir gezi geçirdik. Cumartesi sabah erkenden yola çıktık. Otobüsümüz belli güzergahlardan yolcuları topladı ve ilk durak Gölcük Gölü diğer adıyla Cennet Gölü oldu. Biz giderken günlük güneşlik olan hava oraya vardığımızda kar fırtınasına çevirdi. Muhteşem manzarası olan gölü keyfini çıkartarak gezemedim ama öğrendim ki bahar sonu, yaz başı Cennet Gölü etrafı rengarenk nilüferlerle bezeniyormuş. Bu yaz mutlaka oradayız.

CENNET GÖLÜ
Bolu Kadı Cami Kapısı

 İlk günün akşamı Bolu'da kaldık ve Yeşim'in sokak kutlamasına, otelden, lapa lapa yağan karın keyfini sürmek için çıktığımız o dakikalarda denk geldim.

Pazar sabahı Abant'daydık. Cumartesiye göre çok daha güzel bir hava vardı. Doya doya yürüdük gölün etrafında. Bol bol fotoğraf çektik ve kar topu oynadık Karakedim. Doğumgünüm olmasının verdiği hassasiyetle hep aklımda çocukluğum vardı. Buz tutan göle basacağım diye annemle babama çaktırmadan inerdim gölün kenarına. Bir adım, iki adım derken buz çatlar bir bacağım yarasına kadar girerdi buz gibi suya. Ne donmak bilirdim ne de korkardım. "Aydınnnnnn, al şu kızını gölden!" diye çemkirirdi annem. "Hasta olacaksın, tatil zehir olacak." diye haklı serzenişinde bulunurdu bana. Umrumda olur muydu? Tahmin edersin ki hayır:) Hiç de hasta olmazdım. İsteyerek yaptığım her şey de Allah korurdu beni.

Akşamları otelin şöminesinin başında anneme ne dedikodular yapardım. Yaş 7 falan. Ön dişlerden biri yok. O boşluktan istem dışı annemin suratına tüküre tüküre "Ayyy o kadın ne giymiş öyle? güzel olsa bari" diye konuşur dururdum. Sıkılınca da gözüme yaşıtım bir kız kestirir, bu sefer de bit gibi annemin eteğine yapışıp "Anneeeee beni o kızla tanıştırsana." diye yalvarırdım. Tanıştıktan sonra bizimkiler beni arasınlar ki bulsunlar!   Otel kazan ben o kızla kepçe:) Fotoğraflarım var onunla. Bulursam mutlaka sana göndereceğim Karakedim.

O günden bugüne çok durulmuşum, her şeyden korkar olmuşum be Karakedim. Bu sefer gölün üzerinde yürümeye kalkmadım, gölü izlerken kar tanelerinin arasına karışıp kalbime yağan anılarımın keyfini çıkarttım. Dilime de bir şarkının sözlerini doladım. "Koşarak kaçtım güya çocukluğumdan, büyümeyi öğrenemedim hala." http://www.youtube.com/watch?v=mhld9Pc3HnU

ABANT

Muzurluk Peşinde 1

Muzurluk Peşinde 2

Soğukta Salep keyfi...

Leo ile poz peşinde:)

Tek başına poz peşinde:)


Dedim ya Karakedim, gezimiz genel olarak çok güzel geçti. Bu tip aktivitelerin benim için en güzel yanı yeni insanlarla tanışıyor olmak, yepyeni hayatlara dokunmak. Mesela bu gezide meslektaşım, Sabah Gazetesi moda yazarı Miray Uçar'ın çok tatlı mı tatlı anne ve babasıyla, onların çok yakın ahbaplarıyla tanıştık. Onlarla sohbet ederken "Ne güzel insanlar, çocuklarını büyütmüşler, onları belli bir yaşa getirmişler el ele geziyor, yaşamın tadını çıkartıyorlar." diye düşündüm...

Karakedim, sana mektubumu yazmaya başladığımda hava güneşliydi. Bir iki kar tanesi yere düşsem mi düşmesem mi diye nazlanıyordu. Şimdiyse beyaz tanelerden göz gözü görmüyor...Bir anda her yer bembeyaz oldu...

Bu gezimizdeki tatlı insanlardan ve yağan kardan behsedince aklıma 2010 yazı geldi. Leo ile Fethiye'ye birlikte ilk gidişimizdi. Devlet Malzeme Ofisine ait fi tarihinden kalma üstü açık jeeplerle Safari turuna katılmıştık. Patara plajına giderken otobanda jeeplerdeki tüm turistler birbirimize kovalarla su atarken bir jeepteki bana göre çok yaşlı teyze dikkatimi çekmişti. Patara'ya vardığımızda ilk iş yanına gidip sohbet açmak oldu. O da sanki beni bekliyordu. Öyle güzel şeyler anlattı ki bana... 87 yaşında, siyah mayosu ve kırmızı kısa şortuyla, bir de yüzündeki o muhteşem gülümsemesiyle benden çok ama çok daha gençti. O "Buraları benim cennetim." derken, ben o yaşta onun gibi olmayı hayal ediyordum...
Dönüş yolunda, sana anlatacaklarımı düşünürken...

Evet Karakedim, dün doğumgünümdü ve ben 29 nolu kapıyı açtım. Açar açmaz karşımda tüm sevdiklerimi buldum. 29 nolu kapıdan ilk adımımı mutlulukla attım. Kapının öbür tarafında beni önemseyen, hatırlayan, bir şekilde kalplerine dokunduğum insanların olması öyle güven verdi ki bana....

Doğumgünümde içimden çok güzel bir dilek geçti hem beni hem kalbine dokunduğum herkesi kapsayan...Mektubumu bu dilekle bitirmek istedim...

Madem bugünün DOĞUMGÜNÜ ÇOCUĞU BENİM o zaman,

Sabah daha kargalar bile horuldarken arayıp "İyi ki doğurmuşum seni" diyen Cennet Kuşu canım Şıveynim,


Elini doğduğum günden beri sırtımdan hiç çekmeyip hayatta hep dik durmamı sağlayan canım babam,

"Kızım, seni çingenelerden aldık." deyip beni ağlatan ve bu yaşımda bile hala beni Kedi Bekirim diye seven Canım Kanım ağabeyim,

Beni bu haftasonu çocukluğuma götürüp harika bir yaş günü yaşatan beni benden çok seven canım kocam,

Arayan, mesaj atan, face den yazan, aklına gelip de günün koşuşturmasından unutan can dostlarım,

Bir de kalbine düşüp de bir sebepten vazcayan eski dostlarım,

Hepinizin kalbinden geçen bir dilek, yürekten ellerinizi açıp ettiğiniz bir dua ya da istediğiniz bir şey vardır. İşte o dileğin ya da o duanın gerçek olmasını diliyorum pastamın mumunu üflerken...

Doğumgünüm kutlu, tüm dileklerimiz gerçek olsun...
Hepinize sonsuz teşekkürler ve sevgiler...




SENİ SEVEN

GİZLİKIZ

http://www.facebook.com/pages/Gizlikizdan-Karakediye-Mektuplar/257960857604242


11 Ocak 2012 Çarşamba

DESTİNA...


Sevgili Karakedim,

“Dün gece sen uyurken…”

Diye başlıyor şarkı. Şarkının sözleri kulaklarımda devam ederken, müziği kalbimi avuçlarının içine alıyor…
Ben,  kalbimle müziği gözlerimin önünde görüyorum. İkisi sohbet etmeye başlıyorlar. Şaşkınım…Çok şaşkın…

-MÜZİK: Sıradaki nefesini nerede almak isterdin?

Kalbim hiç düşünmeden cevaplıyor.

-KALBİM: Kayaköy’de[1]

Kalbimin yüzünde bir gülümseme. Çocukluğumdaki o gülümseme. Her akşam babamın işten dönüşünde, bana saplı şeker getireceğinden emin olmanın yüzümde yarattığı o gülümseme. Kalbim aynı o zamanki gibi emin cevaplıyor müziği… Kayaköy’de olmak istiyorum diyor.

 Sıradaki nefesi, hiç bırakmamacasına çekiyor içine…Ve kalbim…

Kalbim Kayaköy Poseidon’da[2]. O muhteşem sesli iki adam  kalbimin sohbet ettiği müziği çalıyorlar. Ortalarda bir yerde, tahta masanın başında oturuyor kalbim. Masada birkaç sandalye daha var. Boşlar, henüz boşlar…

-MÜZİK: Kim olsun yanında?

-KALBİM: ---?

Bu sorunun cevabını düşünmek istiyor kalbim. Bir nefesle bu mucizevi yerde olmak bir mucizeyse, bu sorunun cevabı da mucize olmalı diye düşünüyor kalbim…

-KALBİM: Yanımda O Kız Çocuğu olsun! Hani ertesi gün okul var diye tüm arkadaşları mahallede oynarken eve çıkıp, akşam yedide yatıp sabah beş buçukta kalkan, akşamüstü dört buçukta eve geldiğinde annesinin,  kaloriferin üzerinde ısıttığı eşofmanlarını giyip sıcacık börekle çayın zevkini süren sonra da ödevim var diye odasına çekilip hayaller alemine dalan o kız çocuğu olsun. Hatırlayamadın mı onu? Hani bisikleti Dino’yla konuşan, yazlıktaki kayalıklardan denize atlayan o kız çocuğu…

-MÜZİK: Masanın neresinde otursun?

-KALBİM: Sağımda dursun, elimi uzatır uzatmaz dokunabileyim küçük ellerine…

-MÜZİK: Başka kim olsun masada?

Kalbim, mucizevi konuk listesini belirlemenin heyecanıyla hızlıca cevap veriyor.

-KALBİM: O Genç Kız olsun. Hani odasındaki kaloriferin sıcağına sırtını dayayıp günlükler yazan, yağmur yağarken mutfağın camından çıkmaz sokağı seyrederek hayallere dalan o genç kız. Babasına isyan bayrağı çekip annesine “Farkında mısın bilmiyorum ama ben 18 oldum. Reşitim yaniiii!” diye çemkiren o dikbaşlı kız. Hani aşık olan…Hani hayat yolunun daha çok başında olan, hayır hayır o yolun en başında olan o güzel genç kız olsun.

-MÜZİK: O güzel genç kız masanın neresinde otursun?

-KALBİM: Kız çocuğunun karşısındaki sandalye onun olsun.

Ve kalbim atıldı birden…

-KALBİM: Dur Müzik, sen sormadan ben cevaplayayım. Benim karşıma da O Genç Kadın otursun…

Hani, hayat denen o yolun birkaç virajını gerisinde bırakmış, içi, okyanusların dalgaları gibi coşarken dudakları kendi tarafından kırmızı mühürle yasaklanmış o suskun genç kadın olsun. Hani kanı canı kardeşini anlayabilmeyi çok isteyen, babasını çok özleyen ve annesine hiç doyamayan, kıymetli bir can yoldaşı-hayat arkadaşı olan,  upuzun kumsallar misali sakin, huzurlu ve mutlu o genç kadın olsun.

O genç kadın karşıma otursun…

Güzel sesli iki adam nakaratı tekrarlarken garson masadaki kadehlerimizi doldursun.

Ve nakarat desin ki…

“ Dün Gece sen uyurken yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana.
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
Yaşamımın gizini vereceğim sana…DESTİNA.”[3]

Kalbim kadehini kaldırdı havaya. Karşısında oturan genç kadının gözleri gülüyordu. Kadehleri masadaki mumun üzerinde birbirlerini buldu. Şimdi kalbimin bir eli küçük kızın avuçlarında diğer eliyse genç kızın güzel yanağında… Ve birden Kayaköy’ün yıllar evvel terk edilmiş taş evlerinin olmayan lambaları yanmaya başladı bir bir. Kalbimde rengarenk ışıklar yandı…Kalbim ve konukları çok mutluydu…

Bu mucizeye içilmez miydi Karakedim?

Son günlerde dinlemekten yorulmadığım, “Dün gece sen uyurken” diye her başladığında yüreğime bu duyguları düşüren Zakkum-Yeni Türkü düeti DESTİNA’yı sana yazmak istedim.

Sen bu düeti hiç duymuş muydun bilemiyorum ama ne olur mektubumu bir de bu şarkıyı dinleyerek oku.

Yeri gelmişken özellikle altını çizmek istiyorum ki DESTİNA, KADER demekmiş…

Dinlerken, Destina, sana da konuk etti mi geçmişini yaz bana Karakedim.

Sevgilerim seninle, hep seninle…

GİZLİKIZ


NOT: Destina’yı dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=dhIosT9FxcA

LEO'nun kadrajından KAYAKÖY...


Poseidon'da çok mutluyken...

Poseidon'da müziğe kapılmış dans ederken...

Poseidon'da dostumu beklerken...






[1] Karakedim, Kayaköy, Leo ile 2010 yılında keşfettiğimiz, Fethiye’ye bağlı, mübadele yıllarında terki diyar eylenmiş büyülü bir Rum köyü. Büyülü demek gözün gördüğü manzaranın yanında gerçekten sönük kalıyor. Köyün tepelerine dizilmiş taş evler,  hepsi güneşi eşit alabilsin diye konumlandırılarak inşa edilmiş. Şimdi bomboşlar ama hepsinde bir sihirli değnek “Gitme, gidersen de burayı unutma” diye dokunup duruyor insanın kalbine. Kayaköy’le ilgili çok daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsin. http://www.tatilruzgari.com/resim/Fethiye-Kayakoy-824.html
[2] Kayaköy'ün canım rehber dostum Zehra sayesinde keşfettiğimiz, en güzel restaurant-barı.  
[3] Karakedim, Yeni Türkü’ye ait şarkının tüm sözlerine buradan ulaşabilirsin. http://sarki.alternatifim.com/data.asp?ID=20820&sarki=Destina&sarkici=Yeni%20T%FCrk%FC&ok=1

6 Ocak 2012 Cuma

Babamın SEBZEDE GİZLENEN BALIĞI ve Ben...


Sevgili Karakedim,

Benim babam leziz balıklar yapar…

Emekli olduktan sonra ağırlık verdiği deniz, tekne ve balık tutkusuna severek ve bize de sevdirerek devam ediyor. Bize  nasıl mı sevdiriyor?  Deniz, tekne ve balık üçlüsüyle ilgili sorduğumuz her soruya sıkılmak bilmeden cevap verip aydınlanmamızı sağlayarak, güzel havalarda bizi adalara-Modalara götürerek, kara görünmez sulardayken damadına “Bi atla da yüz” bakalım diye inceden tehditler savurarakJ Ahh bir de leziz mi leziz balık yemekleriyle soframızı ve midemizi şenlendirerek…

Dün yanındaydım babamın.  Akşam için müthiş bir balık yaptı. O, balık yemeğinin babası ben de balık yemeğinin isim babası olarak bu yemeğe “Babamın Sebzede Gizlenen Balığı”  ismini verdim. Birazdan bu lezzetin tarifini vereceğim sana Karakedim, belki haftasonu sen de ziyafet çekmek istersin.

 Yemekler yenip eve dönüldükten sonra gazetede Yımaz Özdil’in “Oyuncak Tren”[1] başlıklı yazısını okudum. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olduğuna inanmıyorum, her an, her nefes, her davranış birbiriyle o kadar bağlantılı ki. Dün babamın yanından eve dönüp bu yazıyı okumak tesadüf olamazdı.

Yılmaz Özdil yazısında babasından bahsediyor; İşe başladığı ilk gün babasının gazeteye geldiğini,  kendisine elindeki kurşun kalemi göstererek “Kutsaldır bu. Yazacaksan adam gibi yaz. Taşıyamayacaksan yol yakınken bırak.” dediğini söylüyor  ve ekliyor, “Babam hayatı boyunca iş yerime sadece bir kere geldi.”

Yılmaz Özdil, hayat koşuşturması içinde babasıyla bir saniye fazla vakit geçirememiş olmasının  pişmanlığını,  yüreğimde hissettirecek şekilde kaleme alıyor ve “ Hayat denilen, hiçbir yere giden oyuncak trenin bizsiz de dönebileceğini unuttuğum için pişmanım.” diyor . “ Telafisi imkansız çaresizliğin sahibidir bu satırların yazarı. Canını ver, o bir saniyeyi geri alamıyorsun.”

Dedim ya Karakedim, dün yanındaydım babamın, onunla bir saniye bile fazla vakit geçirdiğim için şanslı tarafta olduğumu hissediyorum… Bunu da babası hayattayken onu sonsuza kadar kaybedecek olmanın endişesini  zamanında yaşamış bir evlat olarak yazıyorum sana.

Aklıma geliyor da çocukken onu nasıl da korumaya, kollamaya çalışırdım, annemden dahi kıskanırdım. Bu hassasiyetimi bilen bütün dostlar beni kızdırsınlar diye babamın üzerine giderlerdi. O aslan halim herkesi güldürmeye yeterdi ama bilirdim ki babam benimle gurur duyardı… Ben sofrada hep babamın yanında otururdum. Annem elime bir pirzola parçası verirdi, babamı dinleyerek kemirirdim o eti saatlerce.. Bahçe sulardık birlikte, çiçekleri koklardık. Evlenince ilk işim –başka hiç eksiğim yokmuş gibi- 20 mt. Lik hortum almak oldu. ..Bak küçücüklükten kalan anlar:





Genç kızlık yıllarımda asi rüzgarlar esti aramızda, fırtınalar koptu. Duvarımdaki posterleri indirttiği zaman sinir krizleri geçirdim. Arkadaşlar bir yere davet ettiğinde “Babam göndermez ki” diye hep geri durdum. Şimdi genç bir kadın olarak şunu itiraf ediyorum ki kendimce hayatta bir adım önde durabiliyorsam, babam sağolsun…
Duygu denizinde boğulmadan gel mutfağa geçelim Karakedim.

Haftasonu ziyafeti için “Babamın Sebzede Gizlenen Balığı” tarifi:

MALZEMELER:
·         Kişi sayısına göre büyük balık. Tercihen levrek ya da çupra.
·         Mevsim sebzelerinden bir sepetJ Patates, soğan, kırmızı biber, Çarliston biber, domates, maydanoz, limon.
·         Yarım çay bardağı zeytinyağı,
·         Azıcık tuz.

YAPILIŞI:
Patates hariç sebzelerin hepsini küçükçe doğrayıp bir tencereye alarak  zeytinyağında öldüreceksin. Burada amaç balık ile sebzelerin fırında pişme sürelerinin aynı olmaması sebebi ile sebzelerin çiğ kalmasını önlemektir [2]Karakedim.

İkinci aşama da fırın tepsisine hazırladığın sebze karışımını  yayacaksın . Buradaki amacımız ise alta balığa yatak, üstüne de yorgan yapacak şekilde sebzenin eşit miktarda tepsiye ve balığa yedirilmesidir.[3] Yorganın üzerine de ince doğranmış patates, limon ve maydanoz ile süsleme yapacaksın ve balığını fırına vereceksinJ

185 derecelik fırında 35-40 dakika pişirmen yeterli olacaktır.

İşte sana balığımızın pişmeden önce ve sonraki görüntüsü:



Afiyetle yemeni,yerken de babasıyla kızını anmanı dilerim Karakedim.









Kendim için de dileğim, babamın, sebzelerin yani hayat karmaşasının içinde gizlenen balığı yani kızını her daim bulup oradan çıkartması…



NOT: Salı günü sana yolladığım mektupta seni Kedi Bekir’le tanıştırmıştım. Çarşamba günü bana hiç uğramayan yeni yılın ilk arkadaşı hakkında akşam Leo’ya atıp tuttum. Tabi dedim artık onu tanıyan başka biri daha varya havalandı balkonuma uğramaz oldu dedim. Dün akşam ise bu söylediğime pişman oldum. Gecenin 11 i eve geldiğimizde Kedi Bekir balkon camında beni bekliyordu…

SENİ ÇOK SEVEN
GİZLİKIZ





[1] Karakedim, Yılmaz Özdil’in yazısını merak ettiysen yazının tam versiyonuna http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19606058.asp ulaşabilirsin.
[2] Aydın Kaptan’ın engin bilgi denizinden.
[3] Aydın Kaptan’ın engin bilgi denizinden.

3 Ocak 2012 Salı

Yeni Yıl İçin Komşulara Mesaj Var

Sevgili Karakedi,

2011'i geçmişe gömeli 3 gün oldu. 2011'de başıma bunlar geldi, şunlar geldi diye uzun uzun anlatmaya lüzum görmüyorum. Kaldı ki geçmiş mektuplarımda çokça yazdım neler olduğunu. Hatırlayacak olursak, beni ve Leo'yu çok mutlu eden bir barışma ve bizi çok şaşırtıp, şüpheye düşüren dört küslük yaşadık. Bunların dışında koskoca yıl çok durağan ve sıkılıp pıkılarak geçti. Pıkılarak da ne demekse? Anla artık ne kadar bezdiğimi:)

Leo ile istedik ki bu yılbaşı evimizde iki başımıza, sakin ve huzurlu bir son yaşayalım. Kurduk ağacımızı, Leo ışıklarını doladı, ben toplarını dallarına takıştırdım vs. Çerezlerimizi, cipslerimizi Filizimin Kapalıçarşı'dan aldığı çerezliklere yerleştirdik. Havuçları ve salatalıkları yıllar yıllar önce annemden öğrendiğim gibi soyup doğrayıp limon-greyfurt suyunun içine bandırdık.PTT (Pijama, terlik, tv) modumuzu aldık ve sona yaklaştık.

Bakma iki başımıza yeni yıla girdik dediğime. Cumartesi sabahı bir yazı hazırladım komşularımız için. Diyorlar ya site hayatı, yeni apartman düzeni, çok kalabalık, kimse kimseyi tanımıyor vs. Doğru, pek komşularımızı tanımıyoruz, genel olarak çalışılıyor, akşam kimbilir kaçlarda eve geliniyor, televizyon sosyalliğimizi öldürüyor gibi pekçok bahaneye aldırmadan tanıdığım, tanımadığım tüm komşularımı kapsayan bir yeni yıl kutlama yazısı yazdım ve kapımıza astım Karakedim.

                                                                                                               31.12.2011


Hergün kapımızın önünden geçen çok kıymetli komşularımız ve değerli site görevlileri,
Yeni yılın hepimize sağlık, mutluluk, huzur ve aynı çatı altında geçireceğimiz keyifli günler getirmesini dileriz...


                                                                                                Girişkat 
                                                                                                        gah     Komşularınız






Biliyorsun Karakedim, biz giriş katta oturuyoruz. Dolayısıyla bizim blogda oturan herkes gün içerisinde evden çıktığı takdirde en az bir kez kapımızın önünden geçiyor. Ben sürekli asansör sesini duyuyorum ya da dış kapı sesini işitiyorum. Eminim ki geçen herkes bir saniyesini ayırıp yazıyı okumuş ve olumlu olumsuz içinden bir duygu geçmiştir. Kapımız çalmadı ama komşuların yüreklerine bir farkındalık düştü ve Leo ile ben konukomşu kutlamış olduk bu yılbaşını.

Karakedim, sana yılbaşı gecemizden birkaç fotoğraf gönderiyorum. Keşke sen de yanımızda olsaydın...


SEVGİLERİMLE
GİZLİKIZ


                      

                                                                      
                                     

GizliKız'dan Karakedi'ye Mektuplar'ın Doğuş Hikayesi

GizliKız 10 yaşındayken en yakın arkadaşıyla birlikte ebeveynlerinin götürdüğü bir restaurantın bahçesinde parçalara ayrılmış bir defter bulur.
Arkadaşıyla birlikte bahçenin dört bir yanında defterin yırtılmış sayfalarını ararlar ve bulduklarını birleştirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya çalışırlar.
Oluşan "yarım bütünde" bu defterin bir günlük olduğu ortaya çıkar. Günlüğün sahibesinin ismi, telefon numarası ve daha birçok özel bilgisi de yırtılan sayfalarda mevcuttur.
GizliKız ve arkadaşı buldukları telefon numarasından günlüğün sahibesine ulaşmaya çalışsalar da sonuç elde edemezler.
Elde kalan sadece parçalanmış bir günlük ve acıttığı anılarla dolu sayfalardır.  Bir de Gizlikız'a kalan bir ders vardır ki bu blog, yıllar önce alınan bu ders sayesinde ortaya çıkmıştır.
O yaşlarda dahi sıkı bir günlük yazarı olan GizliKız, bu günlüklerin birgün birilerinin eline geçmesi endişesi ile ismini hiçbir yazısında kullanmaz ve günlüğüne de Karakedi ismini verir.
Bu yaşında hala "Sevgili Karakedi" diye başladığı günlük yazılarının imzasını GizliKız olarak atar.
Bu blogda Gizlikız'ın Karakedi'ye yazdığı mektupları bulacak, yaşanmışlıkları-yaşıyorken-yaşayacak olmanın keyfine varacaksınız.
Siz de kendinize bir isim verin ve katılın bu maceraya...